Hazır mıyız? - Daima!!!

Yabancı gibiyim kendi evimde. İstanbul bile vefasız, heyecan vermedi bana. Yol çok uzun ve yorucuydu. Yemin töreni olmasa gözlerimden yaş gelmezdi. Değmemişti hiçbirşeye. Çok zordu acemilik. Ki ben hayatımın hiçbir anında acemi hissetmemiştim. İlk on gün hiçbirşey acıtmadı içimi. Zaman yoktu. Eğitim-Atış-Spor üçlemesi dilime yerleşmiş, ot yolmaktan ellerim yara olmuş, zalim postal yüzünden ayaklarım perişan haldeydi. Başkasının pisliğini temizlemek öyle can sıkıcı birşeydiki, herşeyden soğumuştum bir ara. Ailem ve değer verdiğim insanları düşünebileceğim anlar o kadar sınırlıydı ki o anlardan en müsait olanında bile, yani yastığa başımı koyduğum anda, uyumamak isteyip, yorgunluğa yenik düşmenin ne kadar sinir bozucu olduğunu anlamıştım.

Evet askerlik çok şey öğretiyor insana. Sabretmeyi en başta. Bazen kendini seçilmiş hissediyorsun hatta. Hani filmlerde klişe bir sahne vardır. Malum kişi sinirden öyle bir hale gelirki, ekranda bir durağanlık, sahne geçişinde sis perdesi, fonda ise kalp atışlarının sesi gelir ya o kopma anında. Ve o an olan olur işte. Ya birini öldürür ya da kendini. O sahneyi o kadar çok yaşadımki. Sürekli de-javu. Ve ilginç birşey daha. Günler birbirini tekrar ederken, ufak ayrıntılar dışında hiçbirşey hatırlayamadığımı farkettim dehşetle. İlginç diyaloglar. Senden birgün önce teslim olan er kişinin sana torun diye gerizekalıca seslenişleri. Kadro askerlerinin zulmedişi. Traş olma sırası, kantin sırası, banyo sırası, yüzünü yıkama sırası, su içme sırası. 35 derece sıcaklıkta sırada beklerken, başka bir gerizekalının yüzünden 300 askerin toprakta sürünmesi. Gece koğuşta kişi başına düşen temiz hava miktarının, edepsizce gaz çıkaran ve horlayanların yüzünden eksili değerlere düşmesi. Sevgiliye olan aşkın, kafeteryadan yükselen iç acıtan sözlerle dolu şarkılar yüzünden depreşmesi. Ağlamak istemek ama yapamamak. Ankara'dan gelen heyetin gözüne girip şöför seçilmek. Usta birliğim Ankara olacak diye havalara uçmak. Ailenin 6 saatlik bir yolculuktan sonra yanına geleceğini, bu nedenle izin kullanmaya gerek olmadığını düşünerek şafaktan 23 gün silmek. Güzel hayaller kurmak. Yüksek sesle müzik dinleyebilmeyi özlemek. Okunmuş ve yere atılmış dünün gazetesini görünce bir çocuk sevimliliğine bürünüp iç çekmek. Dağıtım yerleri açıklanınca Diyarbakır/Lice denilince bir de üstüne, şokun etkisiyle donup kalmak, sonra dişleri sıkıp ağlamak. Anne ve tek kız kardeşi düşünüp, şehit olmaktan değilde, onları yalnız bırakmaktan korkmak. Blog yazmayı özlemek. İnterneti garipsemek. Uludağ marka kola içip, sivile çıkınca 1 litrelik coca-colayı kafaya dikmek. iki biranın aldığı hüznü, hiçbirşeyin alamayacağını düşünüp, dışarı çıkınca ilk iş tekel bayiine uğramak.

Yemin töreninde tertip yaş kütüğüne plaket çakmak çok güzel bir duyguydu.
Komutanın anlattığı yaşanmış olaylar ve duygu yüklü sözleri gözlerimden yaşların süzülmesine sebep olmuş, tüylerimi diken diken etmişti. Ailem törene yetişebilseydi keşke. Askerlik güzeldi. Olgunlaştırıyordu ruhu ve bedeni.


Şimdi istikamet Diyarbakır/Lice.

Dualarınızı esirgemeyin.

Hoşçakalın :)