Bir pazar sabahı yine aklımda sen!

Hatırlıyorum sabah evden sessizce gidişlerini. Sırf ben uyanmayayım diye parmak uçlarına basarak yürüyüşünü. Ama her seferinde tam çıkmadan yetişirdim sana. Hüznün ve sevincin birbirine karıştığı anlardı benim için. Bir yandan ''beni almadan nasıl gider?'' bir yandan da ''ama yakaladım onu oleeey!'' derdim içimden. Pazar sabahları tam bir bilmeceydi benim için. Ya çok erken kalkıp çizgi film izleme telaşına düşerdim sen uyuyo olurdun yatağında ya da çok erken kalkardım ama hevesim olmazdı çizgi filmlere çünkü sen evde olmazdın. Sen varsan zevk alırdım çizgi filmlerden. Ve sen varken pazar günleri gazete kağıtlarından uçak yapardım. Sen varken seni izlerdim teybe koyduğun kasetten gelen melodiler eşliğinde. Kaleye geçip şutlarımı bilerek tutmazken, spiker olurdun hayatımın en güzel sesiyle... ''Ve işte top şimdi burakta... Kaleciyle karşı karşıya... Fenerbahçe tribünleri ayakta... Burak vuruyorrr ve gooolll!!'' derdin ve sonra ''gel lan buraya!' diye peşimden koşar benim o gol sevincimi yarıda keser, yakalayıp öperdin yanaklarımdan... Ulan ne güzelde kokardın be. Bazı geceler yanına yatardım anneme çaktırmadan. Ve hep denk getirirdim yan yatışlarını... Çünkü bir kolun hep üzerine yatmalık olur ve hep koklamalık olurdu yanakların... Sigara içirmezdim sana arabada. İçmek için yalvarırdın ve en sonunda izin verirdim sana. Ama bir şartla! Külünü camdan dökeceksin o zaman derdim. Çaresiz kabul ederdin. İkimizin ve yani hepimizin olan bu metal yığınını sahiplenişime hayran olurdun. Hoşuna giderdi arabanın her tarafını silmelerim. Gülerdin hep çünkü zaten tertemizdi sildiklerim. Bana bisiklet almamak için dondurmalar alırdın. Korkardın çünkü, endişe ederdin. Ve her akşam gofret getirirdin. Büyülenirdim sanki. Yemeği bekleyemez hemen yerdim. Çünkü o gofret aramızdaki bağdı benim için. Yemezsem kan pompalamaycaktı sanki bir daha kalbim. Kızdığında bana daha çok severdim seni. Ve çünkü hep haklıydın. Her zaman doğruyu yaptığının farkındaydın. Senden öğrendim hayatı. Ve hep bende bulurdun kabahatı. Böyle böyle öğrendim ben doğruyla, yanlışı. Bıyıklarını kestiğin zaman bir yabancı olurdun. Ve sonra kendi kendine ''ulan kesmeseydim keşke!'' derdin. Bilirdin çünkü bıyık sana çok yakışırdı. Ve hatta bıyık, bir insana bu kadar yakışırdı. Bıkardın senden para istememden. Abur cubur yememi istemezdin. ama dayanamayıp bakkala hesap açtırırdın. Sen ye oğlum, ben akşam veririm derdin. Ulan çok yufka yürekliydin be. Ablama dayanamazdın. O hasta olurdu. Doktor yirmi iğne yazardı. Sen yirmi yıl daha yaşlanırdın üzüntüden. Kıyamazdın bizlere. Tiyatroya götürür. Bak işte bu en sevdiğim derdin. Sonra uyurdun daha yarım saat geçmeden. Hatırlatıncada ''ben gözlerimi dinlendirip, bir yandan da dinliyordum!'' derdin. Gülerdik sana. Şarkılara eşlik etmezdin pek. Ama ''riv riv riv'' diye bir melodi olurdu dudaklarında. Ve ulan ne kadar sempatik gelirdi kulağa. Bir başkaydı senle geçen on yılım. Ulan gittin be kalbimden. Bıraktın beni yarım. Unutamadım seni ama sana değil be baba ben kadere kızgınım!

1 yorum:

  1. "Bazı geceler yanına yatardım anneme çaktırmadan" bu cümlene kadar sanki sevgili ile aynı evde yaşıyormuşsunuzda ona hitaben yazdın sandım, çizgi filmle alakayı kuramadım orası ayrı. Ne kadar güzel anlatmışsın babanı... Senin gibi bir oğlu olduğu için şanslı bence.

    YanıtlaSil